BozcaadaHABER - Mobil


Çanakkale Savaşı Anıtlarının Yok Edilmesi ve Cemal Süreya

Tarih: 11-08-2015 13:59
3986 Okunma

Osmanlı devleti, emperyalistler tarafından parçalanarak paylaşılmak için, 1915 yılında Kafkaslar'dan ve Çanakkale'den aynı zamanlı saldırılara uğrar. Çanakkale bu saldırılara "dur" denilen bir yerdir. Emperyalizm bu savaş ile durdurulmuş ve ardından gelen Kurtuluş Savaşı ile de ülke yeniden kurulmuştur. Çanakkale savaşı bir dirilişi, bir yeniden kendine gelişi temsil etmektedir. Çanakkale Savaşı’nın tüm savaş araç ve gereçleri bu nedenle çok önemli belgelerdir. Gelin görün ki şu an Çanakkale'de sergilenenler gerçek savaş sırasında kullanılan silahların çok azını oluşturmaktadır.

 

Çanakkale Savaşı sonrasında, direnişimizi, kararlılığımızı, dirilişimizi, bu toprakları nasıl vatan yaptığımızı belgeleyen toplar, kamasız, kullanılamaz da olsa tüm heybetleri ile orada yıllar yılı duruyordu. Çünkü Çanakkale Savaşı’nın geçtiği yerler, yani Gelibolu yarımadası 38 yıl girilmesi yasak bir yer idi. İlk sivil ziyarete açılması da Adnan Menderes'in başbakan olduğu 1953 yılında gerçekleşmiştir. Peki, o savaştaki tabyalarda kullanılan, bizim dirilişimizin belgeleri olan ve tüm kaynaklarda geçen büyük 137 top, kocaman gövdeli, asansörlü raylı dev makineler ne oldu?

 

Ne yazık ki öncelikle devlet eliyle, sonrasında toprak açmak amacı sırasında köylüler ve hurdacılar tarafından yağmalanıp yok edildi.

 

Evet, o muhteşem direnişin sembolleri hurda fiyatına, çok acı biçimde yok edildi...

 

O dönemin en büyük orduları ile Anadolu'nun bağrından gelip burada canlarını vatan toprağı için verenlerin savaşımında, sayısız savaş araç ve gereçlerinin kullanıldığı, metrekareye 6.000 merminin düştüğü Çanakkale Savaşı’nın tarihini yazan tüm kaynaklarca belirtiliyor. Tarla açmak için köylüler, sayısız şehit kemiklerinin yanındaki mermi kovanlarını, silah parçalarını da toplayıp hurdacılara satmışlar; 1970'li yıllara kadar çevre köylülerinin geçim kaynağının önemli bir kısmını, hurda mermi, top, tüfek, silah, kurşun, savaş araç ve gereçleri oluşturmuştur. Neticede diriliş sembolü savaş malzemeleri eritilip yok edilmiştir.

 

Daha acı durum şu ki; bu savaşın anıtlarının yok edilme faaliyetleri devlet tarafından 1923 yılında çıkarılan 78 sayılı kararname ile başlamıştır. Milli Savunma Bakanlığı ile Maliye Bakanlığı mutabakatıyla Bakanlar Kurulu’nun gündemine getirilen tasarı sonrasında 1926 yılında İtalyan Fratelli Serra şirketi ile sözleşme yapılır. 1930 yılında Fratelli Serra’nın iflas etmesi nedeniyle denizdeki batıkları çıkarma, hem de bu hurdaların satış hakları Vincent Jermac’a devredilir. İki yıl sonra Vincent Jermac taahhüdünü yerine getiremeyince 23 Aralık 1932’de bütün haklar İş Bankası’na geçer ve hurdaların İtalya’ya ihracı gerçekleştirilir.

 

17 Aralık 1937 yılında kabul edilen 3284 sayılı yasa ile bu hurdaların ihracı yasaklanarak sadece, Demir, bakır, kurşun, kalay, tutya, alüminyum, antimuvan ve nikel hurdaları ile bunların hurda halindeki halitalarının memleket içinde satışı serbest bırakılmıştır. İktisat Vekâleti, devletin hurda demirlere ihtiyacı olduğunu belirterek askeri fabrikalara satılmasını önermiştir. Ancak İkinci Dünya Savaşı’nın başlamasından beş ay sonra Başbakan Dr. Refik Saydam başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu, Boğazların tahkimatı ve yapılacak iskelelerde kullanılacak demir karşılığı olarak depolardaki hurda demirin İtalya’ya 28 Şubat 1940 tarihinde alınan 2/12903 sayılı gizli kararname ile izin vermiştir. Benzer bir kararname de 10 Nisan 1940 tarih ve 2/13245 sayı ile hazırlanmış ve hurda demir ihracı yapılmıştır. Bakanlar Kurulu, 12 Aralık 1946’da aldığı 3/5097 sayılı bir kararla hurda satışını yasaklamış; Ekonomi Bakanlığı da 27 Şubat 1947 tarihinde çıkarılan 3/5480 sayılı Bakanlar Kurulu Kararnamesi ile hurdaların Türkiye dışına çıkarılmasının yasaklanmasını yürürlüğe koymuştur.

 

Menderes Hükümeti, 1952 yılında, hazine tarafından satışı yapılacak her türlü maden hurdalarında sınırlama ve ihracat yasaklarının kaldırılması için 20 Mayıs 1952 tarih ve 3/15014 sayılı Bakanlar Kurulu Kararnamesini çıkarmış ve bu tarihten başlayarak her türlü batık ile savaş araç gereçleri tekrar satılmaya başlanmıştır. Bu arada 1957 yılı Temmuz ayında bir kısmı Çanakkale Boğazı’ndaki batıklardan çıkarılan bir kısmı da karadaki tabya ve bataryalardan satın alınan tarihi topların İtalya’ya satılmak üzere Ortaköy’de bir depoda bulunduğu anlaşılır. Durumun basına da yansıması üzerine, Milli Savunma Bakanlığı duruma müdahale ederek Başbakanlığa konuyla ilgili sunduğu raporda;

“Her sene hizmet dışı bırakılan bazı eski topların Maliye Vekâleti’ne devredilerek satışa çıkarıldığı, bu defaki satışlarda bazı tarihi kıymeti haiz topların da karıştığının anlaşılması üzerine duruma müdahale edildiği ve bu topların geri alınarak Maliyece yerine hurda demir verildiği” belirtilir.

 

Batıkların ve hurdaların Milli Emlak Müdürlüğü satış komisyonu eliyle yapıldığı konusunda bir haber de 4 Mart 1963 tarihli Milliyet gazetesinde yer almaktadır:

“Çanakkale Boğazı’ndan çıkarılan “ismi meçhul römorköre ait 4.671 kilo saç ile 154.50 kilogram döküm ve pervane hurdası” 8 Şubat 1963 tarihinde Galata’da Çeşme Meydanı Hamam Sokak’ta bulunan depoda 868.59 muhammen bedelle, Haliç Feneri Mürsel Paşa Caddesi’nde bulunan müteahhit Zeki Kalkavan’a ait depoda bulunan Barbaros gemisine ait 2.920 kilogram hurda saç ile 549 kilogram hurda köşebent 867.25 lira muhammen bedelle satışa çıkarılmıştır”.

 

Devlet eliyle ve hurda toplayıcılarının marifetiyle Çanakkale Savaşı’nın gelecek kuşaklara kalması gereken anıtsal belgeleri yok edilirken, Cemalettin Seber isminde bir maliye müfettişi 1965 yılında iki ay kadar Çanakkale'de teftiş amaçlı görevlendirilir. Bu görevi sırasında, Çanakkale Savaşı'ndan kalan topların hurdacılar tarafından toplanıldığını görür. Bir rapor hazırlar ve satışın durdurulmasını sağlar. Bu duyarlı maliye müfettişi daha sonra ismini değiştirir. Biz kendisini İkinci yeni hareketinin önde gelen şair ve kuramcılarından sayılan,  geleneğe karşı olmasına rağmen geleneği şiirlerinde en güzel kullanan Cemal Süreya olarak tanıdık..

 

Cemal Süreya’nın fırtınalı yaşamı, Erzincan'ın Pülümür ilçesinde 1931 yılında başlar. Kürt kökenli ailesiyle 1938 Dersim isyanında Bilecik'e sürgün edilir. Haydarpaşa Lisesi ve A.Ü Siyasal bilgiler fakültesini bitirir. Eskişehir vergi dairesinde başlayan çalışma yaşamına maliye müfettişi olarak devam eder. 9 Ocak 1990 yılında yaşamı sona erer. İstanbul Kulaksız mezarlığına gömülür. Şiirleri ve bu duyarlı anısı hep yaşayacaktır.

 

Cemal Süreya duyarlılığında, Çanakkale Savaşı’nın özünün ve kalan anıtlarının yaşatılması, gelecek kuşaklara doğru iletilmesi gerekendir.

YORUM YAP

FACEBOOK YORUM YAP


YAZARIN DİĞER YAZILARI