BozcaadaHABER - Mobil


Bozcaada gerçekleri

Tarih: 18-11-2015 20:37
5587 Okunma

Biz Bozcaada’nın neresindeyiz? İçinde miyiz, dışında olup adadan bihaber miyiz? Yoksa dedikleri gibi vurdumduymaz mıyız? Eski adalı mıyız yoksa yeni Bozcaadalı mıyız? Sorular, cevaplar birbirini kovalar…

 

Hadi eskiden başlayalım. Eski bir klibi izleyin. Mesela Mahsun Kırmızıgül’ün ‘Göçmen Kızı’nı izlediğimizde şimdi yerinde bir otel oluşmuş bir binanın eski halini görürüz. Veya o klibin bir sahnesinde oynamış bir teyzemizin ebediyete intikal ettiğini görürüz. Anlayacağınız ne binalar eski yerinde, ne de insanlar aynı yerinde dondurulmuş gibi durmuyor.

 

Mesela adada çevrilmiş eski bir filmin yirmi yıl sonra tekrarını gördüğünüzde, sokakta koşturan bir çocuğun şimdi büyümüş, evlenmiş hatta çoluk çocuğa kavuşmuş olduğunu görürüz. Peki, ne yapalım? Elimizde teyp kaseti yok ki zamanı geriye döndürelim ya da zaman tünelini icat etmedik ki eskiye dönelim.

 

Birkaç gün önce bir dergide çıkmış bir yazıda yazarımız on beş yıl önce geldiğinde, bir yaşlı teyzenin evin penceresinden kendisine domates reçeli ikram ettiğini yazmış. Şimdi ise geldiğinde yerinde yeller estiğini görmüş. Çok üzülmüş ve biraz da acımasızca eleştirmiş. Hadi konuyu açalım… O teyze geçenlerde rahmetli oldu. Gelelim en önemlisi o domates reçeli ve incir reçeline.

                                                                                                                                                      İncir: Yazlık meyvegillerden oluşur. Deli incirden sineklerin döllemesiyle akıllı incir olur. Bizim adalılar parayla incir almaz. Çünkü adanın her tarafında, bağ kıyılarında incir ağaçları mevcuttur. “Gidersin ağustosta doya doya yersin” demek isterdim ama yiyemezsin. Birincisi incir bir rant meyvesi olmuştur. Özellikle delilerle fazla haşır neşir olduğumuz için her yerden erkenden toplanır. Deli incirden reçel yapılır ya da otellere hazırlık yapılır. Malumunuz delisi olmayınca akıllısını da bulamadığımız için incir yemek hayal olur.                                         

 

Domates Reçeli: Kimse kimseyi kandırmasın. Reçellik domatesin çoğu ta güneyden, Antalya tarafından gelir. Bizde satışa sunulur ya da orada imalatı yapılıp servis edilir. Bu kadar sağda solda satışa sunulan domates için adanın yarısının reçellik domates ekmesi lazım!                                                                                                                                                                             Çavuş Üzümü: Bu filmin baş aktörü, adanın olmazsa olmazıdır. Yıllar önce günde on-on beş kamyon İstanbul’a yollanırdı, sofralarımızın baş tacıydı. Peki, geçen sene bulabildik mi, yiyebildik mi? Ne mümkün! İnşallah bu sene bir salkım da olsa tadabilmenin hayali içindeyim.                                                                                                                                      

 

Beni bağışlayın veya unutkanlığıma verin; Bu memlekete yıllar önce gemiler gelir miydi? Hatırladım çok eskiden de adayı gemiler ziyaret ederdi. Hatta şimdiki gemilerin çapa atma koordinatları  zannedersem 1990-1992 yıllarındaki koordinatlar. Hatta daha eskisi de var (Bkz. Eski Liman arşivleri). Tabii ki o zaman elin Amerikalı’sı, İngiliz’i gelmezdi. Gelse gelse İstanbul’dan gelirdi. Gece 3’te Yakar Kaptan’ın motoru yanaşır, yolcuları limana bırakırdı.                                        

 

Sonra ne oldu? Şarapçılık yanlış hükümet politikaları sonucu geriledi, yara aldı. Üzüm iflas etti. Bir tekelimiz vardı, o da satıldı. Neyse ki otel de yapılabilirdi, en azından bir şarap fabrikası olarak hâlâ kaldığı yerden devam ediyor, iyi de gidiyor. Turizm şu anda kör topal gitse de yarın ne olacağı belli değil. Turizmi de  yok edersek yandı gülüm keten helva. Ne satacak bağımız var ne de üzümümüz!

Bu yazı Bozcaada Mendirek Dergisi’nin 8. sayısında yer almıştır. 

 

YORUMLAR
2 Yorum

İSMET AŞICI - 02-03-2016 19:58

Kalemine kuvvet çok güzel ifade etmişsin!!!!!!



ali balcı - 26-01-2016 14:20

HELAL BE CAHİT ADANIN GERÇEKLERİNİ YAZMIŞSIN.



YORUM YAP

FACEBOOK YORUM YAP


YAZARIN DİĞER YAZILARI