BozcaadaHABER - Mobil


Festivalde 3 gün geride kaldı

Tarih: 15-10-2016 12:47
4222 Okunma

 

İstanbul’dan gelen arkadaşlarımızla birlikte beş kişilik bir belgesel izleme timi oluşturduk diyebilirim. Şaka bir yana iki bölüme ayrılıp Salhane ve Halk Eğitim Merkezi’ndeki (HEM) belgeselleri yetiştiğimiz nispette izlemeye çalıştık. Belgeselleri izlemek kadar öncesinde ve sonrasında üzerine konuşmuş olmak çok keyifli. Bir de Salhane ve HEM arasında adalıların mekik dokuması, özellikle kadınların gösterimlere katılması bizi çok mutlu ediyor. Gelelim Cuma günü izlediğimiz belgesellere...

HEM’deki ilk gösterim Ernesto Cabellos’un Gölün Kızı belgeseliydi. Peru’daki maden konusunu inceleyen belgeselde, su ana gerçeğiyle tanışıyoruz. Su kaynaklarının kaybı için farklı bir eylem türü belirleyen Nelida’nın ilginç yöntemi sonuca ulaşacak mı?

Günün ikinci belgeseli için Salhane’ye attığımız depar sonunda nefis bir belgeselle karşı karşıyaydık. Gözyaşı Yolu, Karadeniz’de yapılmak istenen Yeşil Yol projesinin bölgeyi nasıl etkileyeceğini gözler önüne seriyor. Ayşenur Kolivar’ın etkileyici sesiyle başlayan belgesel, Gönül Günay, Sunay Akın, Korhan Özyıldız, Yakup Okumuşoğlu ve Havva Ana’nın (Rabia Özcan) anlattıklarıyla devam ediyor. Havva ana, “İnsan olmazsa devlet ne işe yarar. Denizimize, deremize sahip çıkamadık. Yaylalarımıza sahip çıkacağız, daha yukarısı yok” diyor. Yakup Okumuşoğlu, “Medeniyet sanatın, kültürün varlığını sürdürdüğü yerdir, yapılaşma değildir” diyor. Sunay Akın da o bilinen samimi anlatımıyla, “Yaylalar ineklerindir. O yol da ineklerin yoludur. Yaylada herkesin işi ne? Yaylaya inekler otlamaya çıkar. Küçükken yaylada oynarken evimizden fazla uzaklaşmasak da, annemiz uyarırdı, ‘Sis çökerse en yakındaki ineğin kuyruğunu tutun’ derdi. Niye? Çünkü inek yolu bilir!” diye yaşadığı bir deneyimi aktarıyor. Belgesel 30 dakika ama anlattıkları bir ömür. Belgeselin sonunu, baştaki dış ses anlatımıyla bitireyim: “Mitolojiye göre tanrı, topraklarını dağıtıyormuş. Tüm halklara, medeniyetlere belli yerler vermiş. En son Lazlar varmış tanrının yanına. Tanrı, ‘Neden bu kadar geciktiniz’ diye sormuş. Lazlar da ‘İmecedeydik, yardımdaydık’ diye açıklayınca, tanrı kendisine ayırdığı toprakları Lazlar’a vermiş. Yani Kolkhis’i, Karadeniz’i...”. Ayrıca belgesel sonunda yönetmen Engin Türkyılmaz izleyicilerle kısa bir söyleşi gerçekleştirdi.

Hiroşima ve Nagasaki’ye atılan nükleer bombalar sonrası ölüm ve yıkımın kıyısındaki Japonya’nın yaşadığı sağlık sürecine, geçmişe tanıklar üzerinden bir projeksiyon tutulmuş Güneşin Düştüğü Gün’de. O dönemden bugüne hayatta kalan tek doktorun torunu bu belgesel için çalışmaya başlıyor. Doktorun o dönem birlikte çalıştığı hemşirelere ulaşan yönetmen kurguyu onlar üzerine kurmuş. Asker olmanın kadınlardaki dengi o dönem Kızılhaç’ta çalışmak olduğunu öğreniyoruz belgeselde. Hiroşima’ya dair bilinmeyen şeyler de öğrendik; inanların gözlerinden kan geldiğini, organlarının çürüdüğü için ağızlarından yoğun bir koku gelerek öldüklerini... Ve nihayetinde kadın karakterlerden bir tanesi “Savaş korkunç bir şey” derken, doktor, “Nükleer silahların patladığı yerde tıbbi bakım sona erer” diyor. Birleşik Devletler kadar olanları saklayan Japonya’nın da sorumluluğu irdeleniyor.

Kıllıt, Mardin’de yoğun göçün yaşandığı Süryani köylerinden birinde, yaşayanların anlatıları üzerinden hazırlanan belgeselin yönetmeni Zeynep Altay. İmamın ve papazın aynı kişi olduğu köyde 90’larda öldürülen muhtardan sonra köyü terk eden 10 aieyle birlikte köy iyice hayalet köye dönmüş. Faili meçhller ve terör arasında sıkışan köylülerle özel bir belgesel çeken Altay, belgesel sonundaki söyleşisinde, “Renklerin, kültürlerin, inançlılar ve inançsızların birbirine saygı duyduğu bir yaşam istiyorum” diyerek söyleşisini bitirdi.

Gian Luca Rossi’nin Kömür Denizi İtalya’da yaşayan Margaritha,  çocukluğunun geçtiği topraklara geri dönüyor. Yani Kalabriya yakınlarına. Sahil yakınlarındaki bacalar, santralden etkilenen kumsallar ve çocukluğunun köyünü arayan Margaritha...

Bu belgeselin hemen ardından bir defa daha depar ile Salhane’de soluğu aldık. Kazova direnişini anlatan Patronsuzlar gösterimi için salon tamamen doluydu. İlk gününden itibaren ağırlıklı olarak Kazova Tekstil’de çalışanların anlatımıyla, fabrika sahibinin maaşlarını ödememesi sebebiyle çalıştıkları yeri işgal eden, sonra da üretime başlayan işçilerin yaşadıkları var. Belgeselde Metin Yeğin'in, “Bir arada olmayı pek beceremeyen insan topluluğuyuz” açıklaması dikkat çekici.

Ağaç, Küba’daki bir binanın beşinci katında büyüyen bir ağacın hikayesini anlatıyor Roya Eshragi tarafından. Küba, İran, Kostarika ortak yapımı belgeselde yönetmen, bu ağacın hikâyesini anlattığı belgeseli babasına ithaf ediyor.

Günün son gösterimi için yine Halk Eğitim Merkezi’ndeydik. Şeker Blues belgeseli, dünyadaki şeker endüstrisinin (mafyasının) ne çapta olduğu, şeker tüketiminin ne boyutlarda olduğu ve sağlığa etkileri bir annenin gözünden belgesele aktarılmış. Aynı zamanda belgeselin yönetmeni olan anne, gösterim sonunda sanat severlerin karşısındaydı. “Şeker öldürür” sloganı ile korsan eylemlerde de bulunan Andrea Culkova, ülkelerin yavaş yavaş kararlar aldığını ve yasal zorunlulukllar getirdiğini de belirtti. Culkova, gösterim sonrasındaki söyleşiye ufak çocuğuyla birlikte katıldı.

Festivalde yoğun bir Cuma günü yaşadık. Ama bu yoğunluk tatlı ve keyifli bir yoğunluk. Bu duruma razı olduğumu memnuniyetle belirtirim. Cumartesiye dair izlemek istediklerimiz de şöyle...

Kara Atlas (HEM, 10.00)

Kaptan June (Salhane, 13.00)

Kayıp Vatan (Salhane, 13.45)

Vefa (HEM, 14.50)

Kara İnek’in Öyküsü (Zübeyde Hanım Çay Bahçesi, 15.00)

Tepecik Hayal Okulu (Salhane, 16.00)

Kağıttan Yaşamlar (HEM, 17.30)

ÖDÜL TÖRENİ (HEM, 19.30)

 

YORUM YAP

FACEBOOK YORUM YAP


YAZARIN DİĞER YAZILARI