BozcaadaHABER - Mobil


“Gül” mü, “santral” mi ya da benim doğrularım

Tarih: 10-06-2016 21:25
5131 Okunma

Mustafa Dermanlı

Bundan tam 10 yıl önce enerji konusuna ilgi duymaya başlamıştım. Bu süre zarfında da geçen süre boyunca iyi, kötü kaynakları takip ederek bir bilgi birikimim oluştu. Yine de iddia etmeden, ısrarcı olmadan insanlarla enerjiyi tartıştım bugüne kadar. Değişen dünya, değişen teknolojiler, fikirlerimi de yeniledi, geliştirdi.

Şu noktada belirtmem gerekir ki, adada veya köyde bir evim yok, elektriğe ihtiyaç duymadan bir hayat inşa etmiş değilim, bir enerji firmasında bugüne dek hiç çalışmadım, termik, nükleer ve zalimce yapılan HES’lere net bir şekilde “hayır” diyebiliyorum.

Güneş ve rüzgar son 10 yılın en temiz enerji türleri olarak kayıtlara geçti. Fakat günümüzde, özellikle son yıllarda rüzgar güllerinin (türbinlerinin) temizliği tartışılıyor. Bu tartışma içinde de sesini yükseltenleri dinlemek kendine çevreciyim diyen herkesin görevi. Evet üretim aşamasında bir atık üretmiyor ama kurulum aşamasını ve türbin çalışırken etkilerini de görmezden gelemeyiz.

BOZCAADA ÖZELİNDE RES

Bozcaada da bu tartışmaların içerisinde. Geçtiğimiz hafta Bozcaada Kent Konseyi’nin organize ettiği bir toplantı da gerçekleşti. Konu derinlemesine tartışıldı. Sevgili Ahmet Kocamış ile benim yazdığım yazılar da okuyucular tarafından takip edildi. Ahmet Bey’le birçok noktada zıt fikirlerde olsak da sonuçta bilgilerimizi karşılaştırdığımızı belirtmek isterim. Bu da sitemizin güzelliği olsun.

Köylerin, kentlerin, bölgelerin kendi geleceğini tayin etme hakkı olduğuna inanıyorum. Neyin yapılıp yapılmayacağına o bölgedeki halk karar vermeli. RES konusu da Bozcaada özelinde böyle. Buna adalı karar verecek. Birkaç yıl sonra kimin haklı olduğu nasılsa ortaya çıkar. Olur da yeni türbinler dikilirse ve ömür yeterse çınar altında oturur konuşuruz. Ama unutmayın ki orası bir ada. Kapasitesi de, ihtiyaçları da sınırlı. Bozcaada sınırsız bir coğrafya değil, 37 kilometrekarecik bir yer.

Ahmet Kocamış’ın siteye yazdığı yazı sonrası bu konuyu tartışacağımız bir kanal oluşmuştu. Bugün yeni bir kanal daha oluştu. Yazımın başında kendisine ve Bozcaada Haber’e bir kez daha teşekkür etmem gerekiyor.

Sayın Kocamış’ın yazısı üzerinden gitmek istiyorum. Madde madde oluşan yazısına, maddeler üzerinden cevap vermek faydalı olacak sanırım.

Yalnız ayrıca belirtmem gerekiyor ki, Sayın Kocamış’ın yazısının altında kaynak olarak da gösterdiği gibi, yazısının neredeyse tamamı Batur Gün’e ait (http://www.reshaber.com/site/?sf=bldt&dl=tr&ky=54). Bu yazı, Bozcaada Haber’deki başlıklarla yaklaşık 1 yıl önce RES Haber’de zaten yayınlanmıştı. Ben mi çok septiğim bilmiyorum ama Gün’ün sahibi olduğu Res Haber sistesini incelerseniz RES’ler üzerine pek olumsuz habere rastlayamazsınız. Zira kendisi de yurt dışında RES’ler üzerine bir enerji firmasında çalışıyor. Belki bundandır, bilemiyorum. Ayrıca eklemem lazım ki Res Haber’de bilgilendirici bir çok yazıyı zaman zaman okuduğumu itiraf etmeliyim. Fakat bir kaynak gösteriyorsak, kaynağın objektifliğine dikkat etmemiz gerekiyor.

Kuş zaiyatı maddesinden başlayalım. Madde uzun bir yazıdan ibaret ama alıntılar yapacağım. ABD ve İngiltere’den örnekler, benim açımdan bir şey ifade etmiyor. Çünkü eğer bir türbini kuş göç yoluna yaparsanız o zaman yabancı kaynaklar pek bir anlam ifade etmezler. Eğer edecekseler de buyrun Amerika’dan ben de bir örnek vereyim: Amerikan Hükümeti ilk defa koruma altındaki kuşların ölümüne neden olmaktan dolayı suçlu gördüğü bir rüzgar enerji şirketine karşı çevre yasasını uygulayarak 1 milyon dolar ceza verdi.”

Haberin devamı için tıklayabilirsiniz: http://www.enerjigunlugu.net/icerik/5761/ruzgar-enerji-sirketine-kus-olumleri-icin-1-milyon-ceza.html#.V1BCi5GLTIU

Çıkıp firma, “Öldürdüğümüz üç beş kuş, ne olacak” demiş midir sizce?

Sizin için ölen 13 bıldırcan, 8 güvercin, 21 martının önemi olmayabilir. Hatta “hızlı giden araçlar daha çok kirpi öldürüyorlar” da diyebilirsiniz. Ama türü koruma altına alınmış yahut türü sona ermekte olan sallıyorum “1” (bir) ‘kaya kartalı’ o türbinlere çarpıp ölürse, üzerinize bastığımız devlet hangi tazminat kurallarını uygular? Ha, ayrıca benim için bıldırcın da, martı da, kirpi de önemlidir. Ve cümle açıktır: Hızlı giden araçlar, daha fazla kirpinin ölmesine sebep olur. Ben bu cümleyi kurduğumda genelde iki seçenekle karşılaşıyorum. Ya “evet haklısın” diyorlar, yahut “iyi de kirpiler en çok ishale bağlı, su kaybından ölür. Hem ne yani, yol da mı yapmayalım”. Peki, sizin cevabınız ne? Kirpilerin az veya çok ölümüne araçlar sebep oluyor mu, olmuyor mu?

Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu (EPDK) –ki bu konudaki uzman kaynak- sitesinde açıkça 44 MW için ön lisans başvurusunda bulunan bir şirket, geçtiğimiz gün aynı proje için (Çınarpınar) 303 MW’lık ÇED süreci başlattı. 10 Haziran’da da toplantı olacağı Çevre ve Şehircilik Bakanlığı sitesinden duyuruldu. Şimdi sadece bir tek bu örneğe bakarak soruyorum, izni 44MW olup pervasızca 303MW’lık proje için başvuru yapanları görünce, Türkiye’de “55-60 kurum”dan alınan onay size güven veriyor mu?

Kaldı ki, kurum onayından ziyade, şuracıkta yıllardır mücadele edenler var. Karaburun’daki çevre hareketinden bir kişiyi arayıp, sorabilirsiniz. Yarasaların nasıl öldüğünü, arıcılığın nasıl bittiğini (keçileri, zeytinciliği yazmıyorum bile) çağıralım Bozcaada’da anlatsınlar.

Buz fırlaması konusunda zaten diyeceğim bir şey yok. Gazeteye veya Bozcaada Haber sitesine yazdığım konularda bununla ilgili bir notum veya itirazım yoktu.

Manzarayı ve görüntüyü bozmaması konusunda da, Sayın Ahmet Kocamış’ın koyduğu çocuklu görseller gerçekten güzel. Ama şahsen benim için bir anlam içermiyor. Çünkü buradan hareket edersek yanılırız. Yarın öbür gün bir başkası da termik santrallere, nükleer santrallere bu tip graffitiler yapıp, kirli enerjiyi sempatikleştirmeye çalıştığında ne diyeceğiz? Çıkıp, “aa ne güzel, görüntü kirliliğine sebep olmuyor” mu diyeceğiz?

Bir türbin dikilirken genişletilen yolları, 1-4 dönüm arasında yok edilen habitatı izlemek görüntü kirliliğinin bence en büyüğü.

Arkanıza yaslanın ve izleyin, gördüğümüz ince bir direğin etrafında tahrip edilen doğayı...

Gölge etkisi konusunda modern ve insan haklarına saygılı ülkeler bu projeleri yaparlarken türbin ile yaşam alanı mesafelerine dikkat ederler. Ama yaşadığımız topraklarda türbin ile yaşam alanı mesafesinin zorunluluğunu belirten bir yönetmelik veya yasa var mı? Yok. Yani eğer rüzgar verimliliği yüksekse, ulusal elektrik hatlarına ve yola yakınsa tepenize dikerler türbini. O sebeple Almanya, İskoçya, Danimarka örnek için güzel ülkeler. Ama ne yazık ki biz Türkiye’de yaşıyoruz. Dileyen olursa Danimarka ve Almanya Bavyera ile ilgili kaynakları kendilerine gönderebilirim.

Aşağıdaki ev sizin eviniz olsa misafir gelmem o eve, haberiniz olsun. Kurala uymayan bir uygulamanın videosu, buyrun izleyin.

Ortaya çıkan gürültüyü Sayın Ahmet Kocamış, bir grafikle anlatmış. Bense bu grafiğin doğruluğundan şüpheye düşüp ‘Google’ladım. Konuyu çok uzun uzadıya yazmaya gerek yok. Buyrun, grafikle realite birbirini tutuyor mu siz karar verin.

Tarıma ve çevreye etkisine gelince. Evet kümes olarak gerçekten sevimli duruyorlar. Fakat türbinlerin altında tarım yapanlar konusu biraz ikircikli. Zira Bozcaada’da türbinlerin yanından güneşi batırmaya bile güvenlik sebebiyle gidemediğiniz bir coğrafyada, altında tarım yapabileceğinizi mi düşünüyorsunuz? Hem o trübinlerin altında durmak tehlikeli değil miydi? Tabela ile “yaklaşmayın” uyarısı asmayacak mıydık?

Hatırlatmak isterim, Bozcaada çok özel bir coğrafya. 100’ü aşkın bitki türünün yetiştiği, bunlardan 30’dan fazlasının sadece adada yetiştiğini araştırmalardan ve kaynaklardan biliyoruz. Ağaçları eklemiyorum bile. Bunlar yok olduktan sonra ben o toprakların üzerinde pırasa yetiştirip, tarım yapsam ne olur, yapmasam ne olur...

Ayrıca bağcılığın ne derece önemli olduğunu ve zaten bir kan kaybı içerisinde olduğunu da biliyoruz. Var olan inşaatlar için gelen kamyon sayısına onlarcasını ekleyin, çimentolara tonlarcasını ekleyin, iş makinelerini ekleyin. Ekleyin lütfen.

Manyetik Alan konusunda, türbinin 10 metre ötesinde ‘sıfırlanması’na, buna maruz kalan köylülerinin anlattıklarını dinledikten sonra sadece şaşkınlık ifadesiyle bakakalıyorum. %100 “ispatlanmasa da” dünya literatürüne girmiş bir hastalıktan söz ediyoruz. Bu hastalığın sonuçlarını, tepkilerini, semptomlarını Dr. Nina Pierpont bundan 7 yıl evvel yazdı. O tarihten sonra Avrupa türbin ile yaşam alanı mesafesini sorgulamaya başladı. Yönetmelikler geliştirdi, bazıları bunu zorunlu kıldı. Dr. Pierpont’un Türkçe’ye çevrilen metnini http://www.windturbinesyndrome.com/img/Turkish-final.pdf linkinden okuyabilirsiniz.

Sonuç olarak bahsettiğimiz yer Bozcaada. Sınırsız bir kara parçası değil. Hani ondan bahsederken, “Her metrekaresi bile değerli” diyoruz ya, heh işte bence de her metrekaresi değerli. Ben adalı değilim. Fakat gönül bağım, ayağımı değdirmiş olmam bile onun sihrinin farkına varmama yetiyor. Unutmayın lütfen, sınırlı bir coğrafyanın, sınırsız ihtiyaçları olmaz. 3 MW’lık bir türbinin kule ve pervane boyunun 150 metre olduğunu hatırlatırım. Yani şu anda Polente’deki türbinlerin iki katı kadar. Mikro bir yerin çözümleri devasa santrallere havale edilemez.

Bu konuda gazeteye (Birgün ve Cumhuriyet) yazdığım yazılar sonrası en çok aldığım soru, “İyi de o zaman çözüm önerin ne” sorusu. Bugüne kadar yönetimde, devlet kararlarında fikrinin sorulmadığı vatandaşa dönüp, bu soruların sorulması güzel tabii ki. Üzerine bir de, “Ama ülkemizin elektrik ihtiyacı var” sorusu da yöneltiliyor. Buna geliriz, önce yanlış bilinen doğruları görelim, bir de olaya bu boyutuyla bakalım. Cevaplarım yok değil, cevaplarım elbette var. Belki başka bir yazıya konu olur, belki de bir dost muhabbetinde konuşuruz uzun uzun. 

YORUMLAR
1 Yorum

Kemal beziroğlu - 17-06-2016 16:56
BU ARKADAŞ UMARIM YAZIMI OKUR. Saçmalık dolu bir yazı . yazının dönüp dolaşıp geldiği yer benim manzaram benim mekanım bozulmasın. buralar hep güzel yeşil kalsın biz alıştığımız hayatı sürdürelim. Termike karşıyız nedenleri............. Nüklere karşıyız nedenleri .................... Rüzgara karşıyız nedenleri................. Hepsinin ortak özelliği var karşı olanların ARABASI MARKA KIYAFETİ MARKA CEP TELEFONLARI rahat hayatları olan kişiler. aman benim manzarama dokunmasın dertleri..... Ha yayınlanan çalışmalarım da oldu gazetelerde. zeplin tipi kule önerdim ona da karşı çıkar bunlar çıktılarda.....Bu kuleler 4.5 km yükseklikte hemde oldukça ucuza kurulacak taban ile tavana arasındaki ısı farkı sayesinde doğal olarak rüzgar oluşturacak ve enerji üretecekti.

YORUM YAP

FACEBOOK YORUM YAP


YAZARIN DİĞER YAZILARI